Kişisel Markanın Önündeki Görünmez Engeller: Öz-Sabotajcılar
- brandyMe
- 2 Eki
- 6 dakikada okunur

İş dünyasında başarılı olmak için en çok çabaladığımız şey dış engelleri aşmaktır: rekabet, kurum içi dinamikler, ekonomik koşullar… Ama asıl engel çoğu zaman dışarıda değil, içeridedir. Hepimizin içinde, görünmeyen ama çok güçlü öz-sabotajcılar yaşar. Bunlar davranışlarımızı, seçimlerimizi ve özgüvenimizi farkında olmadan şekillendirir. Alamadığımız neredeyse tüm kararların, ilerleyemediğimiz tüm yolların önünde dururlar ve biz çoğu zaman bunları fark etmeyiz. İlerleyemeyişimizin nedenini dış sebeplere bağlarız. Aslında kendi kendimizi sabote ettiğimizin farkına varmayız.
Bu öz-sabotajcıları anlamak sadece bireysel gelişim değil, aynı zamanda özellikle kadınların iş hayatında öne çıkmasının önündeki engelleri fark edip aşması açısından da önemlidir. Çünkü kadınların iş hayatında deneyimlediği sosyal roller, beklentiler ve normlar, bazı öz-sabotajcıların daha güçlü hale gelmesine ve kadınların ilerlemesini daha fazla engellemesine yol açar.
Bugüne kadar çok farklı şirketlerden, sektörlerden ve hatta farklı ülkelerden kadınlarla, kişisel markaları üzerine çalıştım. Gördüm ki kişisel marka danışmanlığı süreçlerinde, düşünülenin aksine asıl zamanımızı doğru stratejiyi ya da konumlandırmayı oluşturmaya değil, bu öz-sabotajcıları fark edip ortadan kaldırmaya harcıyoruz. Çünkü birçok kadın, kişisel marka değerini artırabilecek potansiyele (ve hatta ihtiyacı olan tüm çıktılara dahi) sahipken bu sabotajcıların sesini fazla dinlediği için ilerleyemiyor. Çok büyük fark yaratabilecekken sessizce birinin onu fark etmesini bekliyor. Bu da maalesef ciddi zaman ve fırsat kaybına yol açıyor. Bu zamana kadar birlikte çalıştığım kadınlarda çok sık karşılaştığım öz-sabotajcıları aşağıda örnekleriyle listeledim. Bunlardan bazen biri, bazen birden fazlası, kendi değerinizi ve liderliğinizi ortaya koymakta size engel olabiliyor.
İşte iş hayatında en sık karşımıza çıkan öz-sabotajcılar:
Erteleme: “Mükemmel değilse başlamaya değmez.” Erteleme, yalnızca tembellik değil; genellikle içerde yarattığımız kaygıların bir dışavurumudur. Kişi kendini başarısızlıktan korumak için “bekle, hazır değilsin” diyerek kendini oyalar. Ancak bu koruma refleksi, uzun vadede ilerlemeyi durdurur. Kadınlarda ertelemenin altında sık sık mükemmeliyetçilik yatar. “Eksik görünürsem beni ciddiye almazlar” kaygısı, özellikle erkek egemen sektörlerde adım atmayı geciktirir. Örneğin, yönetim kurulunda sunum yapacak bir kadın yönetici raporunu defalarca revize eder, “Tam hazır değilim” diyerek erteler. Oysa erkek meslektaşı daha az hazırlansa da kendinden emin bir şekilde çıkıp sunum yapar.
Mükemmeliyetçilik: “Ya kusursuz değilse?” Mükemmeliyetçilik, çoğu zaman statü kaybetme korkusunun yansımasıdır. Kişi “hata yaparsam elimdekini kaybederim” diye düşünür ve üretkenliği düşer. Bu durumun en yaygın sonucu, başlanmamış projeler ve yarım kalmış işlerdir. Kadınlar toplumsal olarak daha çok ispat etmek zorunda hissettirildiği için mükemmeliyetçilik onlar için daha baskın bir sabotajcıdır. Erkekler “risk aldı, cesur davrandı” diye övülürken, kadınlar aynı durumda “hata yaptı” diye sert eleştirilir. Bu farkın kökleri, çocuklukta kızlara “hanım hanımcık ol” denmesi, erkeklere ise “cesur ol” denmesinde yatar. Örneğin, bir kadın uzman raporunu yayınlamak için aylarca bekler. “Yanlış çıkarsa uzmanlığım sorgulanır” diye düşünür. Oysa aynı ekipteki erkek meslektaşı eksik bir raporu bile paylaşır ve “inisiyatif aldı” diye takdir edilir.
Olumsuz İç Ses: “Ben yeterince iyi değilim.” İç ses, çocukluktan itibaren içselleştirdiğimiz sosyal mesajların yankısıdır. “Hata yapma, uslu dur” gibi uyarılar yetişkinlikte “sen yeterli değilsin” düşüncesine dönüşür. Bu, kişinin risk almasını, yeni fikrini savunmasını engeller. Kadınlar iş hayatında “fazla iddialı görünme” gibi sosyal uyarılar aldığı için bu iç ses daha da güçlenir. Sonuçta potansiyellerini küçültmeye daha yatkın hale gelirler. Örneğin, toplantıda bir kadın fikrini söylemek ister ama “ya saçma derlerse” kaygısıyla susar. Belki de o fikir projeyi ileriye taşıyacaktır, ama dile gelmez.
Sahtekar Sendromu: “Aslında buraya ait değilim.” Psikolojide sahtekar sendromu, başarı ile öz-değer arasındaki kopukluk olarak tanımlanır. Kişi ne kadar başarı elde ederse etsin, kendini şansa eseri o konuma gelmiş gibi hisseder. Bu, başarıların tadını çıkarmayı engeller. Kadınlar üst yönetim kademelerine çıktıkça bu sendromu daha yoğun yaşar. Çünkü rol modeller azdır, beklentiler yüksektir, görünürlük baskısı ağırdır. Örneğin, CFO koltuğuna oturan bir kadın yönetici, yılların emeğiyle geldiği noktada bile “Bir gün benim yeterli olmadığımı fark edecekler” korkusuyla kaygı içinde çalışır. Forbes tarafından yayınlanan bir veri, kadın yöneticilerin yaklaşık %75’inin kariyerlerinde en az bir kere sahtekar sendromu yaşadığını gösteriyor; bu durum başarı suçluluğu ile de ilişkili bulunuyor.
Başarı Korkusu: “Daha fazlası üzerime yük olur.” Başarı ödül gibi görünür ama beraberinde sorumluluk, dikkat çekme ve yeni beklentiler getirir. İnsan zihni değişimden korktuğu için başarıyı bile tehdit gibi algılayabilir. Bu yüzden kişi kendi potansiyelini sınırlayabilir. Kadınlarda bu korku sosyal rollerle daha da beslenir. “Fazla öne çıkma, başkalarını gölgede bırakma” gibi mesajlarla büyüyen kadınlar, başarıyı yük gibi hissedebilir. “Ben terfi edersem, arkadaşlarım üzülür” düşüncesi buna tipik bir örnektir. Örneğin, yüksek performansıyla terfi kazanan bir kadın çalışan, “Ailemi ihmal ediyorum” veya “Arkadaşlarımı geçtim, bu doğru değil” diye düşünüp terfiyi reddedebilir.
Zorluklardan Kaçınmak: “Rahat alanda kalayım.” İnsan beyni belirsizlikten kaçar, konfor alanını güvenli bulur. Ama gelişim, zorluklarla yüzleşmeden gerçekleşmez. Zorluklardan kaçmak, uzun vadede potansiyelin önüne duvar örer. Kadınlar toplumsal olarak “risk alma, temkinli ol” mesajıyla büyüdükleri için daha çok konfor alanında kalmaya zorlanırlar. Örneğin, bir kadın profesyonel, uluslararası bir projeye katılma fırsatını “çok riskli, dilim yetersiz” diyerek reddeder. Erkek meslektaşı aynı fırsatı alır, deneyim kazanır ve terfi yoluna girer. "Words matter: Experimental evidence from job applications’’ başlıklı bir çalışmada, iş ilanlarında belirtilen niteliklerin azaltılmasının kadın adayların başvuru davranışını etkilediği, ilanlardaki nitelik beklentilerinin netliğinin kadın aday başvuru oranlarını anlamlı biçimde artırdığı gösterilmiştir.
İnsanları Memnun Etme: “Önce onlar mutlu olsun.” İnsanları memnun etme, kabul görme arzusunun dışavurumudur. Bu arzu kişinin kendi ihtiyaçlarını geri plana atmasına yol açar. Uzun vadede tükenmişlik yaratır. Kadınlar özellikle “fedakâr, uyumlu” rollerle büyüdüğü için daha çok başkalarının ihtiyaçlarını kendi önüne koyar. Örneğin, bir kadın yönetici kendi projesi için kaynak istemek yerine, tüm işleri tek başına yaptığı gibi bir de ekibin diğer taleplerini önceliklendirir. Sonuçta, bu kadar emek ve zaman harcamasına rağmen kendi projesi ve başarısı geri plana düşer.
Aşırı Düşünme: “Ya yanlış karar verirsem?” Aşırı düşünme, kontrol ihtiyacının bir sonucudur. Kişi her ihtimali hesaplamaya çalışırken karar alamaz, eylem gecikir. Bu durum, hız gerektiren iş hayatında kayıplara yol açar. Kadınlarda “daha dikkatli ol” uyarıları nedeniyle aşırı analiz yapma eğilimi daha güçlüdür. Örneğin, bir kadın girişimci yatırımcıya sunum yapmadan önce aylarca planlarını revize eder. Rakip erkek girişimci ise daha hızlı hareket eder ve fırsatı kapar.
Özgüven Eksikliği: “Ya yapamazsam?” Özgüven eksikliği, kişinin potansiyeli ile algısı arasındaki boşluktan doğar. Bu boşluk, fırsatları değerlendirmeyi engeller. Kadınlar, sosyal olarak “önce emin ol, sonra adım at” mesajıyla büyüdüğü için daha çok tereddüt yaşar. Örneğin, bir kadın çalışan açık pozisyona başvurmaz. “Bütün kriterleri karşılamıyorum” der. Yapılan araştırmalar, kadınların iş ilanı kriterlerinin ortalama %95'ini karşıladıklarında başvurmaya daha yatkın olduklarını; erkeklerin ise %75 civarında kriter karşılamayla başvurmaya daha sıcak olduğunu göstermiştir.
Aşırı Çalışma: “Durursam hissederim.” Aşırı çalışma çoğu zaman başarı arzusundan çok, kaçış ya da eksikliği telafi olarak ortaya çıkabiliyor. Kişi, kişisel sorunları, duygularını veya kimlik sorgularını işin ardına saklar. Bu da tükenmişliğe yol açar. Kadınlar iş hayatında kendini kanıtlamak için “daha çok çalışmalıyım” baskısını yoğun hisseder. Örneğin, genç bir kadın çalışan, hem ekip projelerini hem gönüllü işleri üstlenir. Bir süre sonra tükenir ama bırakmayı da suçluluk sayar.
Onay Bağımlılığı: “Benim fikrim mi, onlarınki mi?” Onay bağımlılığı, dış otoritelere güvenmekten doğar. Kendi yargısını bastıran kişi, karar almakta zorlanır. Kadınlar iş hayatında sık sık “önce izin al” mesajıyla yetiştirildiği için bu bağımlılık daha baskındır. Örneğin, bir kadın yönetici raporunda küçük bir değişiklik için bile patronundan onay bekler. Erkek meslektaşı ise kendi kararıyla ilerler.
Küçük Oynamak: “Parlamasam daha iyi.” Küçük oynamak, risk almaktan kaçınmanın ötesinde, görünürlüğü azaltma stratejisidir. Kişi “fazla dikkat çekmeyeyim” diyerek kendi potansiyelini saklar. Kadınlarda bu sabotajcı, “fazla iddialı görünme” uyarısıyla pekiştirilir. Örneğin, başarılı bir kadın girişimci uluslararası basına röportaj vermek yerine reddeder. “Beni eleştirirler” diye düşünür ve fırsatı kaçırır.
Çatışmadan Kaçınma: “Sessizlik barış getirir.” Çatışmadan kaçınma, ilişkileri koruma isteğinin sonucudur. Ancak uzun vadede kendi sesini kısmak anlamına gelir. Kadınlar “uyumlu ol” mesajıyla yetiştirildiği için daha çok sessiz kalmayı seçer. Örneğin, bir kadın yönetici ekipte adaletsiz bir iş bölümü görür ama tartışma çıkmasın diye sessiz kalır. Bu durum hem ekibin motivasyonunu hem kendi otoritesini zedeler. Örneğin, Cornell Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre, yazılı iş davranışı anketlerinde kadınların sorunları dile getirme oranlarının erkeklerle kıyaslandığında daha düşük olduğu raporlanmıştır (özellikle liderlik ve temsil durumlarında).
Fazla Özür Dilemek: “Üzgünüm, rahatsız ettim.” Fazla özür dilemek, suçluluk duygusunun dışavurumudur. Kişi kendini sürekli hatalı hisseder ve otoritesini zayıflatır. Kadınlar, sosyal olarak “nazik ol, alttan al” diye yetiştirildiği için bu sabotajcıya daha yatkındır. Örneğin, bir kadın yönetici toplantıya zamanında girdiği halde “kusura bakmayın” diyerek söze başlar. Bu gereksiz özür, onun otoritesini azaltır.
Sınır Koyamamak: “Hayır dersem beni sevmezler.” Sınır koyamamak, kabul görme arzusunun sonucudur. Kişi herkesin isteğini kabul ederek kendi hedeflerini ihmal eder. Kadınlar, toplumsal olarak “fedakâr ol” mesajıyla büyüdükleri için bu sabotajcıya daha açıktır. Örneğin, bir kadın çalışan kendi iş yükü doluyken ek sorumlulukları da kabul eder. Sonunda hem kendi işini hem verilen işi yetiştiremez.
Görünürlükten Korkmak: “Beni fark etmesinler.” Görünürlük korkusu, yargılanma kaygısından doğar. Kişi sahneye çıkmayı, öne çıkmayı reddeder. Kadınlarda “fazla dikkat çekme” uyarısı bu korkuyu pekiştirir. Ayrıca, kendi görüntüsünü beğenmediği için, İngilizce konuşmasından emin olmadığı için, hitabetinin yeteri kadar etkin olduğunu düşünmediği için de çok sayıda kadın sahnede olmaktan, görünür olmaktan geri durabiliyor. Örneğin, bir kadın yönetici, bu düşüncelerden dolayı kendi sektörü için çok önemli bir konferansta konuşma davetini reddedebiliyor.
Başarı Suçluluğu: “Ben kazandım ama onlar kaybetti.” Başarı suçluluğu, kişinin kendi kazanımını başkalarının kaybı gibi algılamasıdır. Bu da başarıyı küçültmesine yol açar. Kadınlar sosyal olarak “birlikte hareket et” mesajıyla yetiştirildiği için bu sabotajcıyı daha sık yaşar. Örneğin, terfi alan bir kadın yönetici “arkadaşlarım terfi alamadı, üzülmesinler” diye başarısını kutlamaktan kaçınır.
Neden Bunları Bilmeliyiz?
Bu sabotajcıların her biri halihazırda davranış kalıplarıyla, toplumsal rollerle ve kültürel kodlarla birleştiğinde daha da güçlü hale gelir. Özellikle kadın profesyoneller, kendi değerlerini ortaya koymak ve görünürlüğünü arıtmak için hem içsel hem de dışsal bariyerlerle aynı anda mücadele etmek zorundadır. O yüzden konu hiç bir zaman sadece 'sosyal medyada paylaşım yapmak' değildir. Ama farkındalık büyük bir güçtür. Çünkü iç sabotajcılar görünmez olduklarında bizi yönetir, fark edildiğinde ise dönüştürülebilirler. Bunlardan bazen biri, bazen aynı anda birden fazlası bizi hedefimize giden yolda durdurabilir, yoldan saptırabilir, geciktirebilir. Ve fakat, farkında olursak, hepsini aşabiliriz.
Erteleme küçük adımlarla aşılabilir. Mükemmeliyetçilik, “yeterince iyi”yi kabullenmekle hafifleyebilir. Olumsuz iç ses, olumlu iç konuşmayla yeniden çerçevelenebilir. Sahtekar sendromu, başarıların kaydını tutmak ve rol modellerle güçlenmekle zayıflar. Başarı korkusu, başarıyı bireysel değil kolektif bir kazanım olarak görmekle hafifler.
"Başarılı Kadından Marka Kadına" giden yolda, kendi sabotajcılarımızı tanımak, iş hayatındaki yolculuğumuzda en kritik adımdır. Çünkü asıl engel çoğu zaman dışarıda değil, içimizdedir.



Yorumlar